Sevmek Zamanı
“Doğu dünyası gövdenin tatlı anarşisinden haz almaz, çünkü gövdeyi aşmıştır!”
(Lawrence Durrell. İskenderiye dörtlüsü. Justine.)
Sessiz sakin yaşamlar vardır, içe dönük insanlar! Onları bir baloda göremezsiniz... Bir okey masasında, bir siyasi partinin yönetim kurulunda... Kendilerine has yaşamlarıyla, kendilerine ait dünyaları vardır! O dünyadan içeri giremezsiniz... Onların duvarları vardır, o duvarları yıkamazsınız! O duvarlara tırmanamazsınız… Kendilerine tabii insanlardır onlar. Sevinçlerini fark edemezsiniz, üzüntülerini sizlerle paylaşmazlar! Sessiz ve sakin insanlardır onlar. Sükunetleri; terk edilmiş bir Rum evinin ahşap duvarları gibi, efsunlu-gizemlidir. Sanki tarihi adımlarında taşırlar! Hayatı milim milim yaşar bu insanlar. Günlük ihtiyaç olduğu kadar konuşur; ortalarda görünmeleri gerektiği kadar görünürler. Siz onlara ulaşamazsınız, onlar size ulaşır…
Yüreklerini, yalçın kayaların doruğundaki kar tepelerine benzetirim ben hep bu insanların.
Kar, güneşin kendisinden önce ışığıyla bulutları aydınlatmasını bekler. Güneşin kendisinden önce ilk ışıklarıyla birlikte bulutlar renk değiştirmeye başladığında; kar’la tutunduğu dağ arasında bir çelişki başlar! Uzun süredir tutunmuştur o topraklara ama esas olan beklemektir… ışığı beklemek... güneşin ilk ışıklarıyla birlikte çelişki büyür, kar artık güneşe ulaşmak ister, topraktan ayrılıp güneşe yükselmek ister.,. Depremin ilk ayak sesleriyle birlikte, köklerle toprak arasında da bir çelişki başlar… kökler toprağa yakarır; “beni bırakma..” dallar göğe yükselsin, güneşe tırmansın, güneşle dallar cilveleşsin ama; kökler de toprağa bağlı kalsın ister ağaç… Kar’sa sevgilinin suretinin görülmesiyle birlikte hem dağa sarılır hem güneşe yükselmeye başlar… çözülür, bedeni dağda erir, ruhu güneşe yükselir… Doğunun Mistizmidir kar’ın aşkı…

Doğuda da, batıda da aşkın kesiştiği tek ve en önemli nokta ölüm içgüdüsüdür! Batı da Narsizm aşık olunan nesneyi kontrol etmek ister. Sevdiğini sahiplenme-öldürme duygusu hakimdir. Doğudaysa Mistizm aşkı içrekleştirir tek bedende bütünleştirir. Aşık olunan nesne yücelerdedir!
Doğu Mistizm’inde sevgili güneştir. Mevlana Tebrizliye; Şems (güneşim) der. Şirazi, ünlü eseri Hafız Divanında yine sevgiliyi güneşten öte, güneşe benzetir! “ Güneş yüzünden utandı, elbette gölgeye güneşten utanmak düşer…” doğuda aşk tek kişiliktir, yanmak, kavuşamamaktır. Güneşe kavuşamazsın. Yaklaştıkça yüreğindeki ateş büyür, yaklaştıkça erirsin. Kerem yanmıştır Aslısına kavuşunca! Mecnun kavrulmuştur çöllerde! Ferhat dağları delmiştir yüreğindeki ateşi söndürecek suya kavuşabilmek için!… Sessiz bir bekleyiştir doğuda aşk. Anlatılmaz, paylaşılmaz… Sen aşkı yaşarsın, başkası destanlaştırır..
Beklemektir esas olan, kavuşmak değil!…
Kar, hasretle beklediği sevgilinin suretini net olarak gördüğünde; sevgiliye yükselen ruhudur! Dağlarda eriyip ruhu güneşe yükseldiğinde, ardında bir yaşam bırakır; yemyeşil bir bitki örtüsü… Oysa kökler topraktan kopunca, ardında bıraktığı bir enkazdır!.. işte bu iki çelişkinin hikayesidir “Sevmek Zamanı!”
Sessiz sakin ve her şeyini içinde yaşayan boyacı Halil ve zengin kızı meralin hikayesi…
Halil suretine aşık olduğu “can’ı” aramamıştır, o sureti seyrederek yanmayı seçmiştir! Ta ki can (Meral) karşısına çıkana kadar… “ Ben buradayım!” der Meral, “ Karşındayım!” Halil'in yüreğindeki ateş sönmez, eksilmez! “Ben sana değil, resmine aşık oldum!” der. Resim ona aşkla, çelişkisiz bakıyordur! Oysa meralin bakışlarındaki yalnız hevestir, bilmediği gizemli bir duyguyla sevilmenin hevesi! Halil güneşe yükselmek ister, Meral halile sahip olmak!
Seksen üç yıllık yaşamını sinema sanatına adayan yönetmen senarist metin Erksan’ın 1965 yapımı başyapıt filmi “sevmek zamanı” günümüzün kült filmlerindendir. Oysa çekildiği dönem gösterilecek salon bulamamıştır. Erksan bu filmi evindeki eşyalarını satarak yapmış, tutkuyla bağlanmıştır. Suret’e aşkın öyküsüdür “ Sevmek Zamanı” Boyacı Halil (Müşfik Kenter) büyük adada boyadığı evin duvarına asılı bir resim görür ve o resme aşık olur. Yazlık bir köşktür ev ve Halil hemen hemen her gün bahçe duvarından atlayıp içeri girer makaralı teyp i çalıştırıp resmin karşısına otup bir sigara yakar ve ‘nihavent saz semaisi’ (Neyzen Tevfik) eşliğinde uzun uzun resmi izler. İzlediği sadece bir resimdir, cansız donuk bir suret, ama Halil’in yüreği o suretin ötesinde bir şeyi hisseder…Aşkı!... Halil yine köşke gelir bahçe duvarından atlar eve girer yukarı çıkıp terasla salonun arasında duvar görevi gören camekanın perdelerini açar. Camekandan dışarıyı izler kısa bir süre Halil ve bu gün hava bulanık ve yağmurlu der gibi dönüp bakar resme!Pardösüsünü çıkarır, teybi açar bir sigara yakar ve kurulur koltuğa. Resmin sahibi Meral (Sema Özcan) arkadaşlarıyla hafta sonunu geçirmek için köşke gelirler. Müziği duyan Meral üst kata, terasa çıkar ve koltukta oturan halili ve onun resmini izleyişini görür. İlk anda ne olduğunu anlayamaz, bakışları Halil ile resmi arasında gidip gelir bir süre. Anlar ve usul bir tebessüm oturur yüzüne. Sessizce girer içeri ve zarif bedenine yakışır bir usullukla ve yüzündeki usul tebessümle yaklaşır halile ve aynı usullukla omzuna dokunur! Bir anda omzundaki eli hissedip dönen Halil’in şaşkınlığını öyle ustaca yansıtır ki Müşfik Kenter … Halil hemen toparlanır, ayağa kalkar, camekana doğru geriler ve. aniden yakalanan bir çocuğun suçlu ifadesiyle önüne bakarak parmaklarıyla oynar…kısa bir sessizlikten sonra; “hırsız değilim!” der , “boyacıyım” meral aynı zarafetle bir resme bir halile bakarak yaklaşır halile, “ne arıyorsun burada?” Halil suçluluk ifadesiyle önüne bakarak “ bir şey aramıyorum” der… ne zamandan beri köşke geldiğini sorar meral ve Halil bir yıldır her gün geldiğini itiraf eder. “peki ne yapıyorsun burada?” diye sorar kendi resmine de bakarak meral, başı öne eğik halde susar Halil.. “gitmek mi istiyorsun?” diye sorar Meral, “evet” diye aynı suçlu çocuk ifadesiyle cevaplar Halil… gider. Durumdan çok etkilenen meral birkaç gün sonra Halil ve Mustafa’nın (Fadıl Garan) bulunduğu yere gider. Mustafa meral e Halil’in resme olan aşkını anlatır.
Diğer sahne de merali tüm cazibesiyle yatağına uzanmış görürüz. Elinde Ovidius un “sevişme yolu” adlı eseri vardır. Bu önemli bir sembolik mesajdır. Halil’in aşkı doğulu, Meralin arzusu batılıdır. Meral yatağında cazibeli bir şekilde sürekli dönmesi ve elindeki kitap la batıyı temsil ederken aynı zamanda filmin devamı için de Ovidius’un ünlü sözü “ Durumlar değişmez, biz değişiriz” geçerlilik kazanıyor!
limonlukta Halil’i bulan meral Halil’in ifadelerinden, Halil’in kendisine aşık olduğuna inanır ve bu aşka karşılık vermek ister. Halil her seferinde onu kendisinden uzaklaştırır. Halil Meral’e değil, onun resmine aşıktır. “Ben senin resmine değil de sana âşık olsaydım o zaman ne olacaktı? Belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme, belki de alay edecektin sevgimle… Hâlbuki resmin bana dostça bakıyor, iyilikle bakıyor ve ebediyen bakacak. Hayır! Benimle resminin arasına girme. İstemiyorum seni! Ben senin yalnız resmine âşığım!” Halil’in aşkı sahip olmanın ötesindedir, o üzüm karası iri gözlerin güzel, saf bakışlarındadır! Meral: “Âşık olduğun resim benim resmim. İşte ben de buradayım, söyleyeceklerini dinlemeye geldim.” Der. Halil’in gizemli aşkı Merale çekici gelmiştir, etkilenmiştir! Halil: “Resmin sen değilsin ki! Resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil, resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün düşüncelerimi yıkarsın.” Der. Meralin aşkına karşılık vermez. Meral gider, duvardaki resmini alır, Halil’e götürür ve adadan ayrılır.
limonlukta Halil’i bulan meral Halil’in ifadelerinden, Halil’in kendisine aşık olduğuna inanır ve bu aşka karşılık vermek ister. Halil her seferinde onu kendisinden uzaklaştırır. Halil Meral’e değil, onun resmine aşıktır. “Ben senin resmine değil de sana âşık olsaydım o zaman ne olacaktı? Belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme, belki de alay edecektin sevgimle… Hâlbuki resmin bana dostça bakıyor, iyilikle bakıyor ve ebediyen bakacak. Hayır! Benimle resminin arasına girme. İstemiyorum seni! Ben senin yalnız resmine âşığım!” Halil’in aşkı sahip olmanın ötesindedir, o üzüm karası iri gözlerin güzel, saf bakışlarındadır! Meral: “Âşık olduğun resim benim resmim. İşte ben de buradayım, söyleyeceklerini dinlemeye geldim.” Der. Halil’in gizemli aşkı Merale çekici gelmiştir, etkilenmiştir! Halil: “Resmin sen değilsin ki! Resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil, resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün düşüncelerimi yıkarsın.” Der. Meralin aşkına karşılık vermez. Meral gider, duvardaki resmini alır, Halil’e götürür ve adadan ayrılır.
Filmin bundan sonrası konu olarak bildiğimiz “Türk filmi” tadında ilerlese de; Metin Erksan’ın ustalığıyla sembolik olarak göz dolduran ciddi bir sanat filmidir. Özellikle büyük ada filmde başlı başına önemli bir sembolik öğedir. Yazları varlıklı insanların tatil yeriyken ortalarda görünmeyen işçi sınıfını ve ıssızlığı sembolize eden adanın film boyunca yağmurlu ve kasvetli oluşu aynı zamanda Halil karakterinin de ruh halini sembolize eder. Toplumsal gerçekliğinin yanı sıra bir İstanbul filmidir “Sevmek Zamanı”
Meral’in adadan ayrılıp, İstanbul’a dönmesiyle Başar (Süleyman Tekcan) dahil olur filme. Başar, meral’in sevgilisidir. Meral Halil i anlatır başara ve “ben aşkı buldum” der! Başar kabul etmez.
Ada da işlerin bitmesiyle Belgrat ormanlarında yaşadıkları kulübeye döner Halil ve Mustafa. Mustafa’nın sürekli baskısıyla Halil Meral’i görmeye gider, evinde bulamaz ve maslaktaki atış poligonuna gider. Başar atış yapmaktadır poligonda. Attığını vurur, ıskalamaz. Meral i eğlendirmeye getirmiştir güya buraya. Meral, beni eğlendiremezsin, Halil’i unutamam!” dediği sırada Halil de gelir.
“Buraya seni görmeye geldim ama artık görmek istemiyorum!”
Başar ve arkadaşlarıyla gördüğünde Merali, Halil’in sözleridir bunlar! Başar arkadaşlarına işaret eder ve Halil i dövdürür.
Poligon dönüşü Meralin, Başarın arabasından inmesi ve çıplak ayakla yürümesinde kalp kırıklığı yanında birde çocukluk-şımarıklık, karşı tarafı yaralama isteği görürüz. Halil’in bindiği minibüsten Merali fark edip inmesiyle birbirlerine sarılırlar ve aşk başlar.
Meral’in babası bildiğimiz kurnaz işadamıdır. Halil’i, Merali mutlu edemeyeceğine ikna eder ve Halil Meral’e “Sana dünya da hiçbir erkeğin hiçbir kadına aşık olamayacağı kadar aşığım, sana aşık kalmak istiyorum” der ve ayrılırlar. Aslında film bu replik üzerine kuruludur, “Sonsuz Aşk!” Başar’la Meral’in düğünlerinde, sahne de küskün Meral ve onun etrafında dönüp duran, ne yapacağını bilemez hâlde Başar görülür. Diğer davetliler duvarda sadece oynayan gölgelerdir. Bura’da, Meralin etrafında dönmekte olan Başar ve Meral’in dünyasıdır önemli olan, diğerleri sadece ayrıntı der sanki Erksan. Başar, Meral’i kazanamadığını ve kazanamayacağını anlamış; çaresizce etrafında dolaşmaktadır. Meral, Başar’ın olamayacağını anlamış ve ne yapması gerektiğini düşünmektedir.
Filmde bir önemli sahne de Belgrat ormanlarında ki göldür. Meral’in evleneceğini öğrenen Halil, bir kayığa Meral’in resmiyle gelinlik giymiş bir manken koyarak gölde yuvarlak çizerek dolaşmaya başlar. Gölde çizdiği yuvarlak, Halil in çıkmazını sembolize etmektedir. Başa da dönemez , yeni bir adım da atamaz. Göl sınırlıdır! Meral’in sureti de! Bu sınırları Meral’in resmine birde gelinlik giymiş manken ekleyerek aşmak istemektedir Halil. Bakışları gelinlik giymiş mankene kilitlenmiştir. Meralin sureti o mankendedir sanki! Bir süre sonra üzerinde gelinlikle göl kıyısına gelir Meral, Halil kıyıya yanaşır, Meral kayığa biner. resimle mankeni göle atar Meral. Sınırlar kalkmış, döngü bitmiştir. Adeta “bir İstanbul masalı” tadındaki film, masalın kötü karakteri Başar’ın; Halil ve Meral’i kayıkta vurmasıyla son bulur!
Fotografik sahneleri, nostaljik müzikleriyle ve aşkı yorumlama biçimiyle, kült olmayı hak etmiş ciddi bir sanat filmi Sevmek Zamanı…
Halil Çamay
Rengini bakışlardan alınca fırça, gözler tuval oluyor.
YanıtlaSilResim yüreğe çizilince, silgiler kifayetsiz kalıyor.
Rengini bakışlardan alınca fırça, gözler tuval oluyor.
YanıtlaSilResim yüreğe çizilince, silgiler kifayetsiz kalıyor.
Teşekkürler
Sil"Sevmek Zamanı"... Şiiir kokulu cümleler, özgün betimlemeler, psikolojik tahliller ve taşa kayaya çarpmadan şırıl şırıl akıp giden bir dil.... Düş kurduran, düşündüren, saran, sarmalayan bir yazı.......
YanıtlaSilYüreğinize sağlık
Teşekkürler
Sil