Kayıtlar

Mart, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Düş Çocuğu

Resim
  RESİM: Dilek ÖZALP Sessiz sedasız sokak aralarına neyle karılaşacağını bilemediğimizden salamıyoruz belki de düşlerimizi. Belki de ağır buluyoruz bu şehrin oyunlarını. Yalnızca düşleriyle oynayabilen bir çocuk, temizlik kokan yoksul bir sokağın boş arsasından bakıyor kaleye. Gururlanmayı öğrenemediğinden tüyleri titriyor. Düşlerinden türeyen top sesleri arasında yaralı bir yunan askeri ile göz göze geliyor. Düşle gerçek arası… “büyüyünce asker olmayacağım diyor annesine” “doktorda olmayacağım” Ne olacaksın diye sormuyor annesi. Bir oyun sanıyor düş gezginin söylediklerini. “nazlanmak istiyor herhalde” diye düşünüyor. “düş’te olmayacağım, babam da”  ‘anla artık, ciddiyim!’ diye bağırmayı bilmiyor sevimli düş gezgini. “ne oluyor be deli çocuk?” demiyor anne. “gavur askeri olmayacağım ben!” diyor. Dudakları titriyor. Büyüyor. Annesinin tuttuğu yerden tutuyor çalı süpürgesini.  “düş yordamıyla yaşamak istiyorum hayatı” diyor. Bazen bir kelebek bazen akbaba olmak istiyorum. En az kırlangı

KIRMIZI

Resim
  RESİM: DENİZ KARAKURT Gidersen; Bütün tuvallerin beyazlarına vuracağım Gözyaşlarımdan kırmızıyı, Fırçam hiç susmayacak, Tüm renkler senin türkünü söyleyecek' demiştin Kırmızı Arkamda iki masum çiçek bıraktım sana Boynu bükük Ve suyun ömrü kadar mavi Uzayan düşlerinde ufacık bir yerlere koyduğunda beni; Giy kırmızıları Ve hala ben kokuyorsam; Bil ki kanayan yerlerinden fışkıracağım sana Kırmızının beyaza dönüşümüyle Halil çamay 2000 Yaba edebiyat dergisi

Süryanilerde Felsefe

Resim
   Süryanilerde Felsefe \ Halil Çamay Süryani (Suryoyo) adı ilk defa ne zaman ve nasıl kullanıldığı; hangi kimlik ve tanımlara karşılık geldiği, Süryani araştırmaları uzmanları tarafından tartışma konusu olmuş ve çeşitli tezler ileri sürülmüştür. Bu tartışmalardan çıkan genel sonuçlara göre Süryani adı, Mezopotamya da    hüküm süren bir krala veya coğrafi bölgeye nispetle kullanılmıştır. Bir görüşe göre Süryani adının Pers krallarından Koreş (M.Ö. 550-520) in adından geldiği, başka bir görüşe göre Suriye ve Mezopotamya da    hüküm sürmüş, Antakya kentini kurucusu, Aram kralı Suros tan gelmiştir.    Bu konudaki çeşitli tezlerden anlaşılıyor ki, ilk dönemlerde etnik bir tanımlama olan “Süryani” adı, daha sonra dinsel bir kimlik tanımlamasına dönüşmüştür. Bu çalışmanın temel amacı, Süryanilerin adı ve kökeni hakkında yapılan araştırmaları tespit ve tahlil etmek değil, Süryanilerin Grek, Pers ve İslam düşünceleri arasındaki felsefi etkinlik bakımından önemini ortaya koymaktır. Süryanilerin

Sevmek Zamanı

Resim
 “Doğu dünyası gövdenin tatlı anarşisinden haz almaz, çünkü gövdeyi aşmıştır!” (Lawrence Durrell.    İskenderiye dörtlüsü. Justine.) Sessiz sakin yaşamlar vardır, içe dönük insanlar! Onları bir baloda göremezsiniz... Bir okey masasında, bir siyasi partinin yönetim kurulunda... Kendilerine has yaşamlarıyla, kendilerine ait dünyaları vardır! O dünyadan içeri giremezsiniz... Onların duvarları vardır, o duvarları yıkamazsınız! O duvarlara tırmanamazsınız… Kendilerine tabii insanlardır onlar. Sevinçlerini fark edemezsiniz, üzüntülerini sizlerle paylaşmazlar! Sessiz ve sakin insanlardır onlar. Sükunetleri; terk edilmiş bir Rum evinin ahşap duvarları gibi, efsunlu-gizemlidir. Sanki tarihi adımlarında taşırlar! Hayatı milim milim yaşar bu insanlar. Günlük ihtiyaç olduğu kadar konuşur; ortalarda görünmeleri gerektiği kadar görünürler. Siz onlara ulaşamazsınız, onlar size ulaşır… Yüreklerini, yalçın kayaların doruğundaki kar tepelerine benzetirim ben hep bu insanların. Kar, güneşin kendisinden ö

Bir Türküdür Direniş

Resim
  Roman; göçle birlikte kültürlerin de taşındığı, Anadolu kasabası havasındaki bir İstanbul semtinde geçiyor bahçelerle çevrili gecekondularda, tertemiz yüreklerinde uzun boylu hayaller yetiştiren yoksul halk yığınlarının buluştuğu bir semtte...Hala çocuk yürekli bir 78'linin, İlyas Zeki Kutlu'nun Türkü'sü bu...Yazarken o günleri an be an tekrar yaşamış Kutlu. O günlere ait hala öfkeleri ve sevinçleri var. Davasına küsüp ; “beceremedik, bizi anlamadılar” demeyen, o heyecanı aynı ilk gençlikteki gibi hala yüreğinde taşıyan bir adamın Türkü'sü... Kitabın bir bölümünde hipodromun görünmeyen yüzünü anlatıyor Kutlu. Atların sidik kokusuna mahkum, atlarla birlikte yaşayan seyisleri anlatıyor. Hipodromun mimarisini okuyucu gözünde canlandırırken; sanki eski Roma’da, bir arenanın içinde hissediyor kendisini. Onca yer varken o koskoca sahada, kendi bindiği atlarla birlikte yatması için seyislere reva görülen yapılarla, zincire bağlı gladyatörlerin arasındaki farkı anlamaya çalış

UTANÇ

Resim
  Tüm bedenindeki zarafeti yerden kesilmiş ayaklarından akıyordu sanki toprağa. Bıçaklanmış bir söğüt dalı gibi solmaya yüz tutmuş yüzünde, asil bir güzellik vardı her şeye karşın. Yüzünün iki yanına dökülen kömür karası saçları meydan okur gibiydi kaderine. Boynundan kirişe uzanan ip, kara saçlarının uzantısı gibi kararmış, utanmıştı sanki gördüğü işlevden.  Baharın tüm çiçeklerini üzerinde toplayan elbisesinin, kollarından uzanan ellerine kara bir kına yakmıştı son olarak.  İpi kesip yere indiren doktora fısıldadı ölü beden, “çok sevmiştim, çok! …” Dizleri üzerine çökmüş, sessiz sessiz ağlıyordu ana!… Sırtını duvara dayamış, başı elleri arasında susuyordu baba… Uzun uzun baktı kucağında ki ölü bedene doktor…  Dışarı çıksın herkes dedi asker elinde ki battaniyeyi doktorun önüne sererek.  Saygıyla battaniyeye uzattı zarif bedeni doktor…  Simsiyah saçları iki yanına atıp yüzünün, bir süre daha izledi asil güzelliği. Dışarı çıkıp her defasında söylemekten utandığı ve nefret ettiği o sözü