Kayıtlar

Kasım, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Zühal yıldızı

Resim
“Hoş geldin.” dedi çocuk, “Geçmiş olsun.”.  “Hoş bulduk” dedi adam, “Nerelisin?” Memleketini söyledi çocuk, aynı ilçedendiler, “Ben de oralıyım” dedi adam. “Kimsin, kimlerdensin?” Kim olduğunu söyledi çocuk, kimlerden olduğunu. O zaman elindeki eşyaları bırakıp, dikkatle baktı çocuğa adam, bir Zühal yıldızı parladı kafasında. Yıllardır göklerde dolanan ve yıllar öncesine ait bir Zühal yıldızı… Sanki bir anda hazırlıksız yakalayıvermişti o yıldız adamı, bir taş meclisinde beton yığınları arasında… Uzun zamandır göklerde, uzaklarda; sakin sakin salınan yıldız, bir anda top mermisi gibi düşüvermişti zindanın orta yerine. İyice baktı çocuğa adam, dünyanın en saf ve berrak gözleri vardı çocukta, ruhu görünüyordu. Zühal yıldızı gibi uzak ve berrak. Bu lanet zindanda ne işi vardı bu çocuğun?  “Zühal?” Dedi adam, “Halam.” dedi çocuk. Ağzından çıkan her kelimeyle yüzü daha masum bir hal alıyordu. “Çocukluk arkadaşım.” dedi adam. “Mutlu mu?”. Evlenip ayrıldığını ve bir ilköğretimde müdür muavini

Derin Nil

Resim
  Sen Bach dinliyordun Antuan kilisesinde Ben Hatırlamaya çalışıyordum müziği İçerde…   Su. Belki yağmur belki kış Kuş Belki yalnızca iz Kuş ölür diyor ya füruğ Geriye kalan yalnızca iz, Oysa burada her şey mahsus mahal…   Kafamı kaldırıp göğe Görmek istedim Nihavendi ölü bir kuş resmi Geriye kalan yalnızca, Kanatların kırık dansı İz…   Mahsus mahalde her şey biraz buruk Kırık Akneli   Burada en büyük hediye Bulutlara çizilmiş kuşların uçuşu Saatlerin dakikaların akışı Burada en büyük hediye Bach dinleyebilmek bir gazete kupüründen Yağmurun sesinden Mazgalın gürültüsünden    Burada en büyük hediye Unutabilmek sıradan şeyleri Bulutlara çizemediklerimizi Halil Çamay (Üvercinka dergisi 2020 nisan sayısından)

YELKOVAN DİKENİN GÜNÜ

Resim
Resim: Aysun Pakalın                                             Önce bir damla kan düştü toprağa Bir çocuğun küçücük bedeninden Ardından yaşlı bir kedinin başı Havada asılı kaldı haykırışa dönen miyavlaması Şeytanın ve yelkovan dikeninin günüydü Sokağın bir ucundan diğer ucuna, İçleri muhafazalı buz kutularına boşaltılmış Cesetlere takılmadan Geçip giden yelkovan dikeninin günü Rüzgârın oynaştırdığı çivisi çıkmış kapıların gıcırtısıydı Ölüm sessizliğini bastıran  Belki de asil Irak’lı isyancıların son sözleri; “ ölmek değil bizi endişelendiren, cesetlerimizin ahvali…”  olmalıydı. Ardından bir papazı çarmıha gerdiler Pontus’ta Ve Aydınlığa bir kurşun sıktı Konstantinopolis’te bir Pontus’lu Sessiz çığlıklar gibi uzandığında sokak ortasına, Ahparig pabuçlarıyla aydınlık; Sözcüklerinden arta kalandı üzerine örtülü gazeteler. “Tanrıların bahçelerinde oynayan küçük çocuklardık” demişti “Oyunumuzun adı ölüm…” Önce çocuklar öldü bu oyunlarda Sonra bilgelerin ettiği sözler… Soka