Diyalektiğin hüzün hali
fotoğraf : Asiye kalpaklıYıllar önce büyük bir çılgınlıkla terk ettiğim bu kente; yıllar sonra daha büyük bir çılgınlığın esaretinden kurtulup, döndüğümde titredi yüreğim. Bir dostun sıcaklığıyla karşıladı beni kent. Ve eski bir dostun şifreli kapı çalışlarını anımsar gibi anımsattı yüreğimde bir zamanlar var olduğunu. Devrimsizlik sohbetleri ederken bir dostumun mekânında, mekânın önünden şen kahkahalarıyla geçerken gördüm onu ilk defa ve yıllar sonra titreyiverdi nasırlı yüreğim. Tanımam gereken biri olduğunu öğrendim ve genç, çılgın günlerimizin puslu hatıralarından hüzünlü bir güzellik çıkarttım: Genç ve hüzünlü… Ve de Atilla ilhanın şiirinden bir dize “… Hayırsızın biri idi kanımca…”
Yıllar hüzünlere hüzün mü ekler hep? Diyorum. Bu da yılların
diyalektiği diyor arkadaşım. Diyalektiğin hüzün baz hali…
“keşke bütün kahkahalar gerçek olsa diyorum…” çocukça.
“yenilen biz olduk” diyor dostum, “yanılanda, yıkıntılar
arasında mutluluk oyunları oynayan
Mutsuz savaş çocukları gibiyiz, gerçek kahkahalarımız yangın yerlerinde kaldı, Artık yaşamlarımız ‘mutluyuz’ oyunundan ibaret, buna alışmalısın” diyor. “alışmalı mıyım” diye soruyorum kendime.
Kısa bir süre sonra tanıştırılıyoruz. Beni hatırlamıyor.
susuşuyoruz. Gözlerimden gözlerine sesleniyorum. göz göze konuşuyoruz; senin için
mutlu düşler kurabilirliyim diyorum, uzun bir suskunluk takıyor gözlerine ve
“mutluluk hep yanımdan geçip gitti, uğramadı hiç, sanırım mola anlarına
rastlamıyorum” diyor. Alaycı. Alaycılığının bir savunma mekanizması olduğunu
anlıyor, “bir şans mutluluğa bir şans bana, izin ver göstereyim” diyorum.
Aceleci ve yine çocukça, Sanırım hep çocuk kalacağım. Çocuk halimi fark ediyor
ve anaç bir edayla gülümsüyor. Bilgece; “heybemde şans, kırbamda su kalmadı,
yüreğim yangın yeri” diyor.
Kanayan bir yüreği benden iyi kim tanır ki, yıllardır
kanayan ve belki de hep kanayacak Bir yürek taşımıyor muyum? İçime akıttığım
zehirler irin bağlamadı mı? Bu anti sosyal, kopuk yaşantım kırık bir kalbin
denklemi değimli? Bunların yaşamın bir gerçeği olduğunu, yaşamınsa bize sunulan
bir armağan olduğunu söylüyor insanlar. Ben o armağanı vereni bir yakalarsam...
İç monologumu bırakıyor. Güzel gözlere dönüyorum. Buğulu
bakıyorlar. Tekrar gözlerimle gözlerine hitap ediyorum; “gözlerin buğulu
bakıyor” diyorum. “geçmişin perdesi” diyor, “saçların hüzün kokuyor” diyorum,
“kan gülleri takıyorum” diyor. “ya dilindeki zehir” diyorum. “ silahım” diyor.
Ve gözlerimizde susuşuyor. Biraz daha hüzünlü bir hal alıyor. Uzun bir
suskunluğun ardından kalkıyor, görüşme-mek üzere ayrılıyoruz. Arkasından
bakıyorum; zarif ve çok güzel.
“Kalp ne kadar büyükse hüzünde o kadar” diyor arkadaşım.
Belki de kalbin büyüklüğüdür hüznü davet eden…
Halil Çamay
3.7.2010
Hepimizin hayatında en az bir kez vardır vu karşılaşamamalardan... Kısa ama çok uzun bir öykü aslında. Eline sağlık...
YanıtlaSilTeşekkürler
SilHepimizin hayatında vardır bu karşılaşamamalardan. Kısa ama çok uzun bir öykü aslında. Emeğine sağlık...
YanıtlaSil